Bursa şehir merkezine 72 kilometre mesafede, Çandır Deresi’nin şekillendirdiği vadinin yamacında konumlanan Gelemiç Mahallesi, hem doğal güzellikleri hem de özgün mimarisiyle ziyaretçilerini zamanda yolculuğa çıkarıyor. Yüzyıllardır bozulmadan günümüze ulaşan sivil mimarlık örnekleri, bu kırsal mahalleyi adeta bir açık hava müzesine dönüştürüyor.
Osmanlı döneminde inşa edilen ve halen ayakta kalmayı başaran iki katlı kerpiç evler, altından sokak geçen tarihi yapıları, geleneksel taş döşemeli dar sokakları ve karakteristik samanlıklarıyla Gelemiç, kültürel miras açısından büyük bir değer taşıyor. Yüksek rakımlı ve eğimli bir araziye kurulu olması nedeniyle dağ ve orman manzarasına hakim olan bu evler, yazın serin, kışın ise sıcak kalma özelliğiyle dikkat çekiyor. Ahşap ve kerpiç malzemeden yapılan yapılar, içeride sağladığı doğal hava dolaşımı sayesinde sağlıklı ve konforlu bir yaşam sunuyor.
Gelemiç’te geleneksel yaşam kültürü de tüm canlılığıyla korunuyor. Köy fırınlarında ekmek pişiren kadınlar, taş değirmenlerde mısır çeken ustalar, çitlembik (menengiç) yağı çıkaran gençler, tarlalarda ve bahçelerde çalışan çiftçiler, hayvanlarıyla ilgilenen aileler ve okula giden çocuklar, köyün günlük hayatını şekillendiriyor.
“GELEMİÇ’TE GENÇLER, TOPRAKLARINA SAHİP ÇIKIYOR”
Mahalle muhtarı Abdülkadir Kaya, Gelemiç’in 700 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ve 398 kişilik nüfusunun büyük bir kısmını gençlerin oluşturduğunu belirtiyor. Gençlerin köyde kalmaya devam etmesinin en büyük sebebi olarak tarım, ormancılık ve bölgedeki üretim faaliyetlerini gösteren Kaya, şunları söyledi:
Gençlerimiz ormanda budama işleri yapıyor, orman ürünleri, kiraz ve ceviz yetiştiriciliği ile ilgileniyor. Çoğu yıl boyunca burada çalışıyor, yaz aylarında nüfusumuz 600-700 kişiye kadar çıkıyor.
Eğitim konusunda da köyde önemli bir gelişme yaşandığını belirten Kaya, köydeki ilkokulun halen açık olduğunu ve 12 öğrenciye kadrolu bir öğretmenin eğitim verdiğini ifade ederek, şunları söyledi:
Bölgede kapanmayan nadir köy okullarından birine sahibiz. Öğrenci sayısının azlığı nedeniyle birçok köyde okullar kapanırken, bizim okulumuz eğitime devam ediyor, bu da bizi sevindiriyor.
“KERPİÇ EVLER SAĞLIKLI VE KONFORLU”
Gelemiç’in simgesi haline gelen kerpiç evlerin yüzyıllardır sağlamlığını koruduğunu vurgulayan Kaya, bu yapıların geleneksel yöntemlerle nasıl inşa edildiğini anlatıyor:
Eskiler, toprağı samanla karıştırıp mayaladıktan sonra kalıplara dökerek kerpiç yapardı. Kurutulan bu kerpiçler, evlerin duvarlarını oluştururdu. Ahşap ve kerpiç yapıların en büyük avantajı ise yazın serin, kışın sıcak tutması. Ayrıca sağlık açısından da çok faydalı. Çocukluğumu burada geçirdim, kerpiç bir evde büyüdüm. 2008 yılında Bursa’dan köye dönüp betonarme bir ev yaptım ama farkı çok iyi anladım. Kerpiç evde uyandığımda kendimi daha dinç hissediyordum, betonarme yapılar bu doğal konforu sunmuyor.
DOĞA VE FOTOĞRAF TUTKUNLARININ GÖZDESİ
Hafta sonları özellikle doğa severler ve fotoğrafçılar için popüler bir rota haline gelen Gelemiç, ziyaretçilerine benzersiz manzaralar sunuyor. Mahallenin sınırları içinde bulunan Gavurini Mağarası ve Kocasu Nehri, doğa sporlarıyla ilgilenenlerin ilgisini çekerken, tarihi ve kültürel dokusuyla da keşfedilmeyi bekleyen bir hazine niteliğinde.
Geçmişin izlerini taşımaya devam eden Gelemiç, köklü tarihi, özgün mimarisi ve doğal güzellikleriyle sadece bir mahalle değil, yaşayan bir miras niteliğinde.
“OYUN BİLMEYEN DELİKANLIYA KIZ VERMEZLER”
Gelemiç’in en yaşlı sakinlerinden biri olan 82 yaşındaki Ümmet Doğan, doğduğu günden beri bu topraklarda yaşadığını, geçimini bağ, bahçe ve tarla işleriyle sağladığını anlatıyor. Geçmişte mahallede üzüm yetiştiriciliğinin ön planda olduğunu belirten Doğan, şunları söyledi:
Eskiden Gelemiç’in üzümleri çok meşhurdu, ‘şıralık’ diye anılırdı. Kamyonlara yükleyip İnegöl’e götürüp satardık. Ondan da önce kozacılıkla uğraşır, ipekböceği yetiştirirdik. Şimdi ise bağların yerini kiraz bahçeleri aldı.
Hayatının büyük bir bölümünü kerpiç bir evde geçiren Doğan, 2003 yılında yaşadığı yangın felaketini unutamıyor:
Bacadan çıkan yangın bir anda her şeyi kül etti. O güne kadar kerpiç evde yaşamanın konforuna alışmıştık, ama yangından sonra beton bir eve geçmek zorunda kaldık. Yine de beton ev, kerpiç evin yerini tutmuyor. Kerpiç evlerin havası bir başka, uykusu daha dinlendirici, insan kendini daha zinde hissediyor.
Köyün düğün geleneklerini de büyük bir heyecanla anlatan Doğan, eskiden düğünlerin 4-5 gün sürdüğünü belirtiyor ve şu sözleriyle eski adetlerin önemini vurguluyor:
Bizim köyde oyun bilmeyen delikanlıya kız vermezler. Eskiden kahve yoktu, gençlerin mecburen köy odasına gidip orada eğitim alması gerekirdi. Oyun bilmeden olmazdı! Keles yöresinde bizim köyün oyunlarına denk bir oyun daha çıkmaz. Davul, çift zurna, darbuka, kaşıklar, ziller… Hepsiyle oynardık. Kadınlar da kendi aralarında ‘bakır havası’ oynardı. Bugün de geleneklerimiz aynı şekilde devam ediyor.
DAYANIŞMA KÜLTÜRÜ VE KERPİÇ EVLERİN KONFORU
Mahallenin 50 yaşındaki sakinlerinden Necla Sevimli ise Gelemiç’te yaşamaktan duyduğu mutluluğu dile getiriyor. Köyde komşuluk ilişkilerinin halen güçlü olduğunu anlatan Sevimli, şunları söyledi:
Burada hayat paylaşmak üzerine kurulu. Komşularımızla sık sık bir araya geliriz, birlikte ekmek yapar, sohbet ederiz. Akşamları toplanıp çay içeriz. Çocukluğum kerpiç evlerde geçti. Zamanında beton evler daha modern ve konforlu sanılırdı ama sağlık açısından kerpiç evler çok daha iyi. Rutubet yok, hava akışı mükemmel, insanın içini ferahlatıyor.
DOĞAYLA İÇ İÇE BİR YAŞAM TERCİHİ
Gelemiç’te doğup büyüyen ve şehir hayatını deneyimledikten sonra köyüne dönen 25 yaşındaki Yunus Kekik de kırsal yaşamın sunduğu huzurdan vazgeçemeyenlerden biri. Trafik, gürültü ve kalabalıktan uzak, kendi işini yaparak özgür bir hayat sürdürebildiğini belirten Kekik, sözlerini şöyle sürdürdü:
Buradaki gençler genellikle şehir hayatını bir süre deneyimleyip, sonra köylerine daha sıkı bağlanıyor. Çünkü burada hayat daha sakin, kendi işini yapma fırsatı var. Bu yüzden Gelemiç’te göç oranı diğer köylere göre daha düşük.
Gelemiç’te tarım ve bahçeciliğin yanı sıra sonbahar aylarında çitlembik toplama geleneği de sürüyor. Kekik, bu süreci şu sözlerle anlatıyor:
Eylül ve ekim aylarında dağlardan çitlembik topluyoruz. Bu meyvenin mavisi ve kırmızısı olur; kırmızısı kurudur, içi boştur. Mavisini ayıklayıp birkaç ay güneşte kurutuyoruz. Daha sonra makinelerde kırıp kavuruyor, baskı ile yağını çıkarıyoruz. Çitlembik yağı hem besin olarak tüketiliyor hem de doğal bir merhem gibi kullanılıyor. Vücuda iyi geldiği biliniyor.
Gelemiç; köklü gelenekleri, güçlü komşuluk bağları ve doğayla iç içe yaşamıyla, geçmişten bugüne taşınan kültürel bir miras olmayı sürdürüyor.
Yavuz Yıldırım
Haber Müdürü
Haber Kaynak : ENSONHABER.COM
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
22 Şubat 2025SPOR
22 Şubat 2025GÜNDEM
22 Şubat 2025SPOR
22 Şubat 2025SPOR
22 Şubat 2025GÜNDEM
22 Şubat 2025GÜNDEM
22 Şubat 2025